Film ilk bakışta Jesse ismindeki genç bir kızın Los Angeles model dünyasında kendine bir yer edinme çabalarını anlatıyor gibi gözüküyor. Ama Refn, yine hikaye anlatmak gibi bir çaba içerisinde değil. Bir önceki filmi "Only God Forgives"'te yaptığı yüzeysel hikayeyi, inanılmaz bir görsel takıntı ile anlatma olayına girişiyor. Ama bu sefer o kadar deneysel sularda da yüzemiyor, zira o filmin seveni olsa da, Cannes'da gösterime girdiğinde bir yuhalanmadığı kalmıştı. Gelen tepkilerin şiddeti daha çok filmin fetişistik tonunun zorlayıcı olmasından ve hikayesini inanılmaz yüzeysel bir hale getirmesinden kaynaklanıyordu. "Drive" gibi başyapıt diyebileceğimiz bir filmin ardından gerçekten hayalkırıklığı olarak kabul edildi. Ben tam olarak öyle düşünmüyorum, zira "Only God Forgives" izleyiciyi sıkmıyor ve değişik bir dünyanın içine sokmayı başarıyordu. Refn'in olayının daha çok görsellikle ilgili olduğunu baştan kabul edince de karakterlerin yüzeyselliği sıkıcı olmaktan ziyade kabul edilebilir geliyordu. "Drive" gerçekten nasıl çıkmış bilemiyorum, ama Refn daha 2-3 film kadar onun ekmeğini yemeyi sürdürecek gibi görünüyor.
Film hakkında biraz detaya inecek olursam, önce başarılı olduğu kısımları ele almam lazım. Refn dışında kimsenin görsel estetik konusunda bu kadar takıntılı olduğunu görmedim. Her şeyin inanılmaz yapay ve plastik görünmesi ile ilgili kaygısı yok ve sahnelerini acele etmeden, sindire sindire ve hesaplı bir şekilde kurguluyor. Diğer filmleri gibi, güzel repliklere ihtiyacı yok. Çoğu zaman diyaloglar komik düzeyde basit ilerliyor ve karakterlerle herhangi bir özdeşim yapamıyorsunuz. Ama bu filmin özelinde bunun işe yaradığını düşünüyorum. Gerçekten "güzelliğin her şey olduğu" bir dünyanın içine çekiyor bizi. Bu güzellik, ulaşılması imkansız, sadece onunla doğarsanız sahip olabileceğiniz bir parlaklık olarak ifade ediliyor. Öyle bir ışık ki bu, güzellik özlemi ile çırpınan onlarca genç kızın birbirini yemek için yanıp tutuştuğunu görüyorsunuz. Bu gerilimi çok güzel yaratıyor. Pek çok yan karakter ile destekliyor ve sona doğru iyice bir kabusun içinde bulmanıza yardım ediyor. Müzikler de, diğer filmlerde olduğu gibi başarılı. Bir "Nightcall" yok elbette, ama filmi alıp götürüyor diyebilirim. Hatta içimden sürekli uzun bir müzik klibi izlediğim düşüncesi geçti film boyunca. Refn, şahane bir klip yönetmeni de olabilirmiş.
Negatif yanları ise aslında çok ufak tefek değil, filmin dev kusurları olduğunu düşünüyorum. Bunlardan en büyüğü sanırım inandırıcılıkla ilgili. Hayır, film inandırıcı ya da gerçekçi olmaya çalışmıyor. Leoparların oda bastığı ya da kan banyoları yapılan bir filmden bahsediyoruz. Daha çok karakterlerin gelişimi ve değişimi konusunda bir acele ve temelsizlik söz konusu. Jesse, herkesin -nedense- çok güzel bulduğu ve tapındığı bir figür. Ama narsisistik yükselişi ne zaman oluyor, neden oluyor asla anlamıyorsunuz. İyi olduğunu düşündüğünüz bazı karakterler, neredeyse gizli cadılara dönüşüyor. Jesse ortalıktan kaybolduktan sonra bile film bitmiyor. Sembolizmin basitliği ve sığlığı sona doğru kusulan bir "göz"den ya da yamyamlık, kan emicilik ve ölüsevicilik gibi çok da gerekli görünmeyen cinsel yönelimlerden gözünüze parmak sokmaya başlıyor. Refn kendisi de filminin çok derin meselelerle uğraşmadığını kabul ediyordur diye düşünüyorum. Çünkü görüntü yönetimine kafa patlatmaktan neredeyse filmin gerisini unutmuş gibi görünüyor.
Oyunculukları dışarıda tutuyorum elbette, çünkü iyi oyuncuların irili ufaklı rollerde harikalar yarattığını düşünüyorum. Aynı şekilde kostümler ve makyajın de ayrıntı ile çalışıldığını söyleyebilirim. Ama filmde sürekli "evet, şimdi oluyor" dediğiniz ama asla "olmayan" bir şeyler var. Yani "Black Swan" ile kıyaslayabilirsiniz, ya da Lynch filmleri ile. Ama yine de asla onlar gibi olamayan, olamayacak bir eksiklik hissi var. Yoksa filmin konusu, geçtiği ortam ve fikir mükemmel bir malzeme sağlıyor. Refn şahane bir fırsatı kaçırmış ama ortaya izlenmeyi hak eden bir film çıkarmış diye düşünüyorum.
Bu film bu hali ile "Drive"dan bir adım geri, "Only God Forgives"ten bir adım ileride duruyor. Yine de benzerini bulamayacağınız bir şeyler de var. Sinema açısından kıt yaz aylarında kaçırılmaması gerekiyor diye düşünüyorum. 7/10
"narsisistik yükselişi ne zaman oluyor, neden oluyor asla anlamıyorsunuz." demişsininz ama jesse aynada kendini öptüğü ana kolaylıkla olayların başlangıcı diyebiliriz
YanıtlaSilevet, yanlış ifade ettim sanırım. o sahne bir geçiş sağlıyor ama çok ani oluyor ve sonrasında da yer yer tekrar ayakları yere basıyor. mesela makyöz kadının evine gittiğinde onun saçını taramasına izin verirken tekrar canayakın ve iyi, o karakter aniden dağılıyor. sonra aniden havuzun tepesinde ve annesinin eskiden onu "tehlikeli" olarak çağırdığını söylüyor. halbuki tehlikeli olan bir yanı yok hikayenin başında. anne-baba ile ilgili başka hiçbir bilgi de yok zaten öldükleri dışında. bunlar zorlama eklentiler hissi veriyor bana ve filmin ilk 2/3ünde bunlar yok. belki elle faning'in oyunculuğu bu geçişi yeterince inandırıcı hale getirememiştir ama ben senaryonun da bunda payı olduğunu düşünüyorum.
Sil