22 Eylül 2016 Perşembe

Bitmesini İstemediğiniz Hikaye: Undertale (2015)


Bağımsız oyunlar dünyası, benim gençliğime göre oldukça gelişti. Steam gibi platformların sayesinde de daha çok kişiye ulaşabiliyor ve satış rakamları da diğer büyük firmalardan çok aşağıda kalmıyor. Çok az oyun ise, neredeyse şu an piyasa olan bütün oyunlara orta parmak göstererek radikal bir yol çizerek ortaya çıkıyor. Bağımsız oyun platformu bile birbirini tekrar eden "open world" oyunlar, yaratıcı bir fikirle ortaya çıkan platformerlar ya da puzzlelar ve pixelli grafikleri dışında pek bir şey sunamayan rpg'lerle dolup taşmış durumda. Her yıl birkaç oyun, tıpkı bağımsız oyun fırtınasını başlatan Braid, Bastion ya da Cave Story kadar etkileyici ya da devrimsel olabiliyor. Daha önce bu sayfalarda gözüm yaşlı bahsettiğim To The Moon veya deneysellikte sınır zorlayan Pony Island gibi oyunları rahatlıkla bu listeye alabilirim. Ama bu listenin en üst sıralarına bir oyunun adını yazmak gerekir ki, o da bu yazıya konu olacak Undertale.

Undertale, aşırı basit grafikleri ve düzlemsel ilerleyen rpg yapısı ile ilk bakışta çok ilgi çeken bir oyun değil. Çoğu kimse gibi ben de oyunu aldığı çok iyi eleştirilerden sonra denemeye karar verdim. Ama oyunun bir aşk ürünü olduğunu anlamak için 10 dakika oynamam yetti diyebilirim. Açılışında bizi alışık olmadığımız ama çok da uzak gelmeyen bir dünyada karşılıyor. İnsanlarla canavarların büyük bir savaşa giriştiğini, bu savaşı insanların kazandığını ve canavarları yerin altında yaşamak üzere zorladığını anlatıyor bu epilog. Sonrasında ise hiç kimsenin gitmediği bu canavar dünyasına yanlışlıkla düşüyoruz. Karşımızda tatlı ve neredeyse birkaç pixel'den oluşan bir papatya beliriyor ve bize biraz nasihat veriyor. Sonrasında ise bunun kafayı sıyırmış bir yaratık olduğunu anladığımızda, hikayenin en anaç ve ilgi çekici karakterlerinden biri Toriel geliyor. Toriel bizi alıp evine götüren, tatlı mı tatlı bir yaratık. Gerçekten insanı anaçlığı ile öyle sıcacık sarıyor ki, bir yandan oyunun devamını görmek istiyorsunuz, bir yandan da Toriel'in kanatları altından çıkmak istemiyorsunuz.

Papyrus'un evinde romantik bir akşam sizi bekliyor.
Ama oyunun bize sunduğu pek çok sürpriz var. Oyunun sevgi ile donatılmış olduğunun en güzel ifadesi sanırım oyundaki bütün karakterlerle dövüşmek ya da onlarla konuşmak gibi 2 seçeneğin bize sunulmuş olmasından anlayabiliriz. Oyunun bu konuda aldığımız kararlar doğrultusunda tamamen bambaşka yönlere evrileceğini ve bambaşka sonlara ulaşabileceğini de belirtmem gerek. Oyunda random çıkan ve bir şekilde dövüşmeniz gereken yaratıkların her birinin kendine has bir karakteri ve ruhu var. Onunla biraz konuşarak onu tanımanız ve bu sayede onunla dövüşmek yerine, onu ikna ederek veya mutlu ederek dövüşü sonlandırmanız mümkün. Bu şekilde daha az altın ve experience kazanacaksınız, ama oyun sırasında göreceksiniz ki ne altın ne exp size mutluluk veriyor. Oyun size aldığınız kararlar doğrultusunda şok edici gelişmeler hazırlıyor. Hatta şöyle diyeyim, oyunda sevdiğiniz bir karakteri istemeden öldürdünüz, sonra pişman olup kaydetmeden çıkıp geri girdiniz. Oyun bunu görüyor ve yaptığınızı yüzünüze vuruyor. Bir noktada zihninizi okuduğunu düşünmeniz bile olası.

Undertale rengarenk karakterle dolu. En son Grim Fandango'da bu kadar değişik ve orijinal bir cast görmüş olabilirim. Oyundaki karakterler arasında kimler kimler var? Çoğu başta sizin düşmanınız olan ama sonra sizi tanıdıkça size ısınan, bazıları size aşık olan, bazılarına ise sizin aşık olduğunuz, gördüğünüzde köşe bucak kaçtığınız, hatta bir televizyon programına bile konuk olabildiğiniz karakterleri anlatmakla bitiremem. Zaten oyunda size bir cep telefonu veriliyor ve bunu oyun boyunca bol bol kullanabiliyorsunuz. Değişik yerlerde denemenizi tavsiye ederim çünkü eğlenceli diyalogları keşfedebilirsiniz.

Toriel bir oyunda gördüğüm en yürek ısıtan karakter olabilir.
Oyundaki dövüş sisteminden bahsetmemek olmaz. Oyunda eğer yaratıkla karşı karşıya gelirseniz, ikinizin de saldırı için turn-based ilerlemeniz gerekiyor. Yaratığın size saldırısında ise, siz bir KALPsiniz ve bir kutuda duruyorsunuz. Adeta bir arcade oyunu tadında geçen dövüşlerde size doğru gelen piksel parçacıklarından kaçmaya çalışıyorsunuz. Ama onların da değişik renkleri var, bazılarında hareket etmeniz, bazılarında sabit durmanız lazım. Oyun değişik kombinasyonlarla size gelse de, asla ama asla çok zorlaşmıyor combat konusunda. Daha çok sizi komiklikleri ile eğlendiriyor.

Undertale çok basit bir görünüme rağmen, kocaman kalbe sahip bir oyun ve bilgisayar oyunlarını seven herkesin, özellikle dil problemi de yoksa, şans vermesini isterim. Pişman olmayacaksınız, hatta muhtemelen çok etkileyici bir tecrübe yaşamış olacaksınız. Tekrar tekrar oynamak için istek yaratan bir eser.

3 yorum: