20 Eylül 2016 Salı

Lyon'u Muhteşem Bir Turist Şehri Yapan 5 Sebep

Tatilin kalanını yazamadım, bunun en büyük nedeni de neredeyse hiç durmadan dinlenmeden geziyor olmamdan kaynaklanıyordu. Marsilya'yı bile yarıda bırakmışım, ama şimdi tatil bitip de geri döndüğümde bütün bu tecrübenin anlatılmaz olduğuna ikna oldum. 14 günde 7 şehir ve 3 ülke gezdim, ve hangi birini anlatsam bilemiyorum. Bir yandan Basel'in seri havasından İstanbul'un sıcaklarına dönmüş olmak da sinirlerimi bozmuyor değil. Ama beni en çok şaşırtan, Aix-en-provence sonrası gittiğim Lyon oldu. Bu şehri o kadar sevdim ki, rahatlıkla en sevdiğim Fransa şehri olduğunu, Paris'ten bile keyifli bir yer olduğunu söyleyebilirim. Bu şehirde 3 gün kaldım ama diğer şehirlerden daha çok ve ayrıntılı gezindim. Bu nedenle neden bu kadar sevdiğim 5 maddede açıklamak istiyorum.



1-Lyon'un tarihi tahmin ettiğimden çok daha eski

Lyon, Dünyadaki en eski amfi tiyatrolardan birine sahip. Üstelik bir değil tam iki anti roma tiyatrosu şehrin tarihi kısmında sizi bekliyor. Ve bunlara ulaşım tamamen ücretsiz, halka açık ve isterseniz burada piknik bile yapabilirsiniz. Ben oradayken bir japon kafile tiyatronun önüne oturmuş, sepetlerinden çıkardıkları beyaz şarap ile şahane keyif yapıyordu. Üstelik en güzel manzaralı kısmı seçmişlerdi. Burası aynı zamanda teleferik ile direk ulaşılabiliyor. Bende M.Ö. zamanlarda oynanan bir dramayı 5000 kişi ile beraber izlemenin nasıl bir şey olacağına dair heyecan yarattı.



2-Notre Dame De Lyon

Tıpkı Paris ve Marsilya gibi, Lyon'un da tepesinde dev, şaşalı ve güzel bir basilikası var. Tabi tarihi eskiye dayanan bu basilikanın kendine has özellikleri var. Bunlardan biri içinde astronomik saat. 2017 yılında, yapımından sonra geçen yüzlerce yıla rağmen hala doğru ve düzenli çalışıyor. Gezimin devamındaki Strasbourg katedrali çok daha abartılı bir astronomik saate sahipti, ama bunu yakından incelemek mümkün ve bedava. Ayrıca buraya ulaşım yine Marsilya'nın aksine telefikle sağlanıyor. Yürümeye kalkacaksanız ciddi kardiyo yapmaya hazırlanın.


3-Şehir merkezinin güzelliği ve Traboul'ler

Şehire Aix-En-Provence gibi çok varlıklı bir ortamdan gelmiş olmama rağmen, çevredeki insanlarda hiç bir değişiklik görmedim. Hatta oradaki gibi burnundan kıl aldırmıyor değillerdi. Genç nüfus inanılmaz fazla, şık ve sokaklarda. Alışveriş bölgesi şehrin ortasındaki eski adada ve neredeyse sabaha kadar uyumuyor. Bu kadar büyük bir şehir olduğunu bilmiyordum Lyon'un. Ben alışveriş insanı değilim, ama bu restoran ve dükkanlarla dolu merkezde ve Opera çevresinde gezmek beni kendimden geçirdi. Gerçekten Avrupa'nın en şık ama bir yandan da kendini beğenmiş olmayan yerlerinden biri. Dahası şehrin merkezi, Lyon'un kendine özgü mimarisi ile şaşırtıcı gizli geçitlerle dolu. Evet, yabancılar için idrak etmesi zor ama sonrasında keşfetmesi bir macera oyununa dönüşen "Traboul"ler aslında apartmanları ve sokakları birbirine bağlayan, ve apartmanların içinden geçebildiğiniz gizli geçitler. Bazıları oldukça korkunç ve eski, bazıları lüks ve şaşalı.

4-Yemek, yemek, YEMEK!

Lyon'a Avrupa'nın gastronomi başkentlerinden biri demeleri boşuna değil. Çünkü şehrin turistik açıdan en büyük özelliklerinden biri de yemekleri. Ve bu yemekler öyle böyle değil. Michelin yıldızı almış bir restorana bizim paramız yetmez ama bu şehirde bunlardan pek çok var. Daha uygun fiyata da mükemmel yemekler yemeniz mümkün. Lyon özellikle pahalı bir şehir değil, ama Fransa zaten genel olarak pahalı bir yer. Bu açıdan ortalama olduğunu ve fiyat/kalite oranının çok yüksek olduğunu söylemek lazım. Benim yemeğe para harcarken cimri davranmadığım tek yer oldu. Şehirde kayboldukça daha güzel ve ucuz yerler bulduk.


5-Parc De La Tate D'or

Bu parkı nasıl anlatmalı bilemiyorum ama nefes kesici diyerek başlayabilirim. Berlin'deki Tiergarten ya da New York'taki Central Park ile yarışacak, ama daha gizli kalmış bir güzellik saklı burada. Fransa'nın en büyük, Avrupa'nın da en büyük parklarından biri. Yemyeşil ve ortasında bir gölet, hatta içinde 2 ufak ada bile var. Bütün parkı gezmeniz yarım gününüzü alabilir çünkü muhteşem yeşilliklerde yatıp yuvarlanmak mümkün olduğu gibi, tarihi botanik bahçesini ve dahası şahane hayvanat bahçesini gezebilirsiniz. Sürpriz olan ise bütün her şeyin bedava olması. Evet, Kızıl Pandalara, Aslanlara, Zebralara falan hiçbir ücret ödemeden, elinizi kolunuzu sallayarak bakabilirsiniz. Çocuğunuz varsa ufak trenle gezdirebilirsiniz. Muhteşem gül bahçesinde değişik renkte gülleri koklayabilirsiniz. Uzanıp kitap okuyabilir, yanınızda getirdiğiniz sandviçi yiyebilir ya da bisiklet sürebilir, koşu yapabilir, tertemiz havayı soluyabilirsiniz. Bu parkı anlatmak benim için zor ama bütün tatilimin bile en etkileyici yerlerinden biriydi.

1 yorum: