Lale Kartlılar için bilet satışı bugün başladı, lale kartı olmayanlar 1 Ekim sabahını bekleyecek.
1- Toni Erdmann / Maren Ade
Altın palmiyeyi bir kadın yönetmenin almasını istiyordum. Bütün eleştirmenler de benzer bir istek içerisindeydi muhtemelen çünkü bu sıradışı film neredeyse tüm eleştirmenlerden tam not aldı. Bir süre Altın palmiyenin sahibi olacak gibi de duruyordu. Ama juri oldukça tartışılan ve sürpriz sonuçları ile bu ihtimali ortadan kaldırdı. Yine de FIPRESCI ödülünü almadan geçmedi tabiki. Karmaşık ve yoğun duygular açığa çıkardığı söylenen film, bir baba ile kızın yakınlaşma öyküsünü anlatıyor. Görüntülerden oldukça fantastik bir şeyle karşılaşacağımızı hissediyorum. Fısıltı gazetesi iyi çalışıyorsa bu filme yer bulmak zor olacaktır.
2- The Salesman / Asghar Farhadi
A Seperation ile son 10 yılın en iyi filmlerinden birini çeken, Fransa'da çektiği The Past ile de bizi etkileyen usta senaryo yazarı ve bir o kadar usta yönetmen Farhadi'nin İran'a dönerek çektiği yeni film. Bu bile koşa koşa bilet almak için yeterli bir sebep iken, Cannes'da en iyi erkek oyuncu ve senaryoyu almış olması ile daha da bir merak uyandırıyor. Yönetmenin sinemasını bilenlerin değişik ahlaksal ikilemlere düşeceğimizi, sonunu merakla bekleyeceğimiz bir dedektiflik öyküsü gibi ilerleyeceğini tahmin ediyordur. Ülkemizde de büyük bir kitlesi olan Farhadi'nin filmi festivalin en hit filmlerinden biri olacaktır.
3- Graduation / Christian Mungiu
İlk filmi "4 Months, 3 Weeks, 2 Days" ile sinema tarihine adını yazdıran Mungui, kısacık kariyerinde usta yönetmenlerle anılmayı hakedecek seviyeye ulaştı. Bu filmi ile Cannes'da en iyi yönetmeni paylaştı. İnanılmaz yetenekli bir insan olması ve filmini seçtiği sıradan konuları, adeta kabussal bir atmosfer içerisinde anlatabilme becerisi çekeceği hangi bir filmin otomatik olarak ilgi çekici hale gelmesini sağlıyor. Bir babanın kızının bursunu kaybetmemesi için sınavda hile yapmasını anlatan film bol bol gergin bir havaya sahip görünüyor.
4- The Handmaiden / Chan Wook Park
Kore sinemasının kilometre taşı yönetmenlerinden biri olan Park, en son Hollywood'a transfer olarak güzel ama önemsiz bir film olan Stoker'a imza atmıştı. Eski festivallerin favorisi olan yönetmen tekrar alışık olduğu sulara geri dönüyor ve Japon işgali sırasında Kore'yi entrikalarla dolu bir hikaye üzerinden anlatıyor. Sanat yönetimi mükemmel gözüküyor ve Park'ın sonunda iyi bir filmle dönüş yaptığına dair eleştiriler dönüyor internette.
5- Julieta / Pedro Almodovar
Bu film yerine başka bir sürü film seçilebilirdi. Jarmush'un ya da Mallick'in filmlerinin de festivalde olduğunu hatırlatayım. Hatta Dardenne kardeşler bile bu seneyi ihmal etmemişler. Ama 20. filmi ile buram buram Almodovar kokan bir filmle karşımızda olan büyük yönetmeni es geçmek istemedim. Kısa süre sonra Başka Sinema ile gösterime gireceğini bildiğimden bu filmi atlamak isteyenleri anlayabilirim. Ama sanırım yukarıdaki diğer filmlerin de gösterime girme tarihleri çok ileri tarihler değildir. Bu sımsıcacık dramı izlemek isteyen Almodovar hayranlarını, yönetmenin uzun süredir çektiği en iyi film olarak anıldığı konusunda uyarmak istedim.
Bunlar dışında da tonlarla iyi film var. Terrance Mallick'in Voyage Of Time'ı, Altın Palmiye'li Ken Loach'un I, Daniel Blake'i, Jim Jarmush'un pek beğenilen Paterson'ı, Denis Villeneuve'nün hollywood kokan duygusal bilimkurgusu Arrival'ı, daha önce şurada incelediğim Hong-Jin Na'nın The Wailing'i de listenizdeki yerini hak ediyor.
Güzel liste teşekkürler.
YanıtlaSil