7 Kasım 2016 Pazartesi
Filmekimi Günlükleri 4 - Forushande / The Salesman (2016)
Asghar Farhadi, bundan yaklaşım 5 yıl önce çektiği "A Separation" ile yakın sinema tarihinin en büyük başarılarından birine imza atmıştı. Aslında öncesinde "Fireworks Wednesday" ve "About Elly" gibi çok iyi iki film ile sinemasever çevreler tarafından takibe alınmıştı. Ama "A Separation" sadece sinemayı yakından takip eden kişilerin değil, neredeyse bütün dünyanın kulağına ulaşmayı başarmıştı. İran çıkışlı bir yönetmen için bu imkansız değil, zira İran sinemasına bir şekilde sahip çıkmaya çalışan bir ülke. Sayısız meşhur yönetmen çıkardılar ve çoktan bu konuda kendilerini ispatladı. Farhadi'yi diğerlerinden ayıran ise, aslında sinemasının o kadar da "İran" olmamasıydı. Adeta evrensel bir moral ikilem yaratmak ve sonra bunu çözümlemek konusunda ders veriyordu bütün senaristlere. "A Separation" da Oscar'a kadar uzanan yolda pek çok başarı elde etti, tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olarak tarihe kazındı. Hemen arkasından gelen "The Past" ise biraz İran'dan uzaklaşma isteği taşıdığını hissettirmesi ile birlikte, Farhadi'den bekleneni veren, yine benzer bir yöntemi izleyen bir filmdi. "The Past"ı izlediğimde şöyle düşünmüştüm: Sanırım Farhadi'nin en iyi yaptığı şey bu, ve bunu yapmaya da sonsuza dek devam edecek. Ben ise şikayet edecek değilim, kendisinin ifadesi ile bir "dedektiflik hikayesi" anlatmasına bayılıyorum. Çatışmayı yaratma şekline, film boyunca süregiden gizemi koruma başarısına ve insanı darmadağın eden çözümlemelere varmasına hastayım. Evet, gerçekten bir hayranı olarak yazıyorum bu satırları.
The Salesman, Filmekimi'nde adını görür görmez almaya karar verdiğim ilk ve tek filmdi aslında. Yine de gösterime gireceğini tahmin edecek erteleyebilirdim. Ama erkenden izlediğime de memnunum, zira Cannes'da iki ödülü birden cebe indirdiğinden beri merak seviyem hayli yüksek. (Merak edenler için, en iyi senaryo ve en iyi erkek oyuncu ödülleri.) Daha önce çoğu filminde Shahab Hosseini'nin başrolde olduğunu görmek ise ayrı bir heyecandı, daha filmi izlemeden aldığı ödülü da hak ettiğine emindim. Zira Farhadi'nin filmlerini takip edenler ne kadar muazzam bir oyuncu olduğunu zaten biliyorlardır.
Karşımızda Farhadi sinemasının tüm özelliklerine sahip bir yapıt duruyor diyerek başlayabilirim. Tipik olarak bir Farhadi filminde önce karakterleri tanırız. Sonra bir noktada karakterlerden birinin başına "kötü" bir olay gelir, ama biz bu olayı asla göremeyiz. Bu kısımı eliptik bir şekilde saklamayı tercih ederek bizi olayın birkaç saat sonrasına ışınlar. Bu noktada çoktan felaket gerçekleşmiştir ve karakterler bir anda korkunç bir ikilemin içine düşmüştür. Hikaye buradan sonra hemen hemen dedektiflik hikayesine dönüşür. Yani "katil kim?" demektedir sürekli. "About Elly"'de bu Elly'ye ne olduğunu bulmakla ilgilidir, "A Separation"da aslında tam olarak hamile bakıcının başına ne geldiğidir.
"The Salesman" adını, Arthur Miller'ın "Death of a Salesman"ından almakta. Filmdeki ana karakterlerimiz bu oyunu gösterime sokmaya çalışan bir tiyatro kumpanyasında çalışmakta. Bu kısımlar Farhadi için oldukça atipik ve bence yenilikçi bile sayılır. İran ile ilgili ince politik eleştirilerini asla saklamayan Farhadi, sürekli sansürlenen tiyatro oyunu ile belirli bir baskı altında olan sineması arasında bağlantı kurmaya çalışıyor. Edebiyat öğretmeni olan Emad (Shahab Hosseini) ve karısı Rana, yapılan bir inşaat kazısı ile birlikte evlerinin aniden yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kalması sonucu arkadaşlarının evine taşınmaya karar verirler. (Açılış sahnesinin efsane olduğunu düşünüyorum.) Yeni taşındıkları evde onları kötü bir sürpriz beklemektedir, çünkü bir önceki kiracı hakkında hiç de iyi şeyler duymamaktadırlar. Çocuğu ile birlikte yaşayan bu "kötü" kadın, aynı zamanda para karşılığı erkeklerle birlikte olmaktadır.
Hikaye bu noktada bize çok az ipucu vermekle birlikte, hızla korkunç olaya doğru geçiş yapar. Rana, tam olarak asla ifade edilmemekle birlikte, tecavüze uğramıştır. Hem de kendi evinde. Ahlaki ikilemi tartışmak gerçekten zor, çünkü İran gibi bir ülkede tecavüze uğramanın nasıl bir şey olduğu konusunda oldukça fazla malzeme veriyor film. İnsanları bunu söylemenin ne kadar utanılacak bir şey olduğundan, kadınların takside yanına oturan erkeğin bacaklarını biraz açmasını bile cinsel bir taciz gibi algılamasına kadar karışık ve korku dolu bir toplum var karşımızda. Emad, karısının başına gelenlere üzülmekle birlikte, onun verdiği garip travmatik tepkilere tahammül etmekte zorlanmaktadır. İçini yavaşça intikam hırsı bürür ve bambaşka bir hikayeye, intikam hikayesine geçiş yapmaya başlarız. İşte bu, Farhadi'den beklemediğim kısımdır.
Farhadi'nin bir intikam öyküsü çekmeye çalışması takdire şayan olsa da, sonuç hayal edebileceğiniz kadar kusursuz değil. "Tecavüzcü"yü bulduğumuzda artık hikayenin çözülmesi gereken kısmına, yani ahlaki ikilem kısmına geçiyoruz. Burada filmin başında yıkılmakta olan eve geri dönüyoruz. (Şehrin her yerini inşaatlarla mahvettikleri ile ilgili yorumlara da dikkat çekiyorum, yıkılan evin tabiki aile kurumunu temsil ettiğinin de altını çiziyorum.) Rana, travmayı yaşayan olarak, tecavüzcüsü ile karşı karşıya geldiğinde beklenmedik derecede iyileşme yaşıyor ki bu bence çok başarılı. Diğer yandan Emad, bir türlü hırsını alamıyor. Bu da filmin aşırı uzatılmış sonunun biraz zayıf kalmasına yol açıyor. Tecavüzcü, binbir türlü aşağılanma ve hakarete dayanamamakla birlikte, sonunda bir kalp krizi geçirdiğinde tam olarak nasıl bir mesaj almamız gerektiğini bilemiyoruz. Elbette, intikam çözüm değil falan, ama karakterlerimiz en başından beri polise asla gitmiyor zaten. Çünkü komşuların da dediği gibi "Polis ne zaman suçluyu buldu ki? En fazla rezil olduğunuzla kalırsınız." Adaleti devlette değil, kendi ellerinde arayan karakterlerle dolu sinema tarihinin, elbette bu klişenin bir de Farhadi'nin elinden çıktığını yazması gerekiyordu. İkilemde bırakmak diyorsanız, eve bunu da iyi başardı.
Sonuç olarak, karşımızda hafif zorlanmış bir finale rağmen, üst katmanda güzel bir intikam hikayesi, alt katmanlarda ise evlilik, devlet ve adalet ile ilgili pek çok metaforun gömülü olduğu bir film duruyor. Farhadi'nin aldığı senaryo ödülleri elbette geçmiş senaryolarına saygı duyuşu olarak duruyor. Shahab Hosseini ise tam anlamıyla kusursuz performansı ile ne kadar ödül varsa hepsini hak ediyor. (8/10)
Etiketler:
2016,
asghar farhadi,
film,
filmekimi,
sinema,
the salesman
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Merhabalar, bu filmi www.filmizleyin.net/satici-izle linkinden izleyebilirsiniz. Filmin linkini yazınızda paylaşabilirseniz ben de twitterda toplamda 500bin takipçisi olan 4 hesabımdan paylaşabilirim. Ara ara siteme link verirseniz yeni bir yazılarınızıda paylaşabilirim. ufukkpt@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil