12 Kasım 2016 Cumartesi

Tür Bükücü Drama: The Night Of (2016)


Richard Price ve Steven Zaillian, her biri kendi çapında usta iki isim. İlkinin bir oscar adaylığı bulunmakla beraber, ötekinin "Schindler's List" ile kazandığı bir "en iyi senaryo" oscarı bulunmakta. Amerikan dizi sektörünün tarihinin en büyük konumuna geldiği şu günlerde, bu iki ismin bir araya gelerek bir proje ortaya çıkarmış olması da şaşırtıcı değil. Üstelik bunu aklınıza gelebilecek pek çok türü birbirine katarak yapıyorlar. Sanırım usta iki senarist olmanın getirisi de türlerin birbirine karışırken bunun çok doğal olduğunu hissettiriyor olmaları.

The Night Of, gerçekten efsanevi bir pilot bölüm ile başlıyor. Şu an diziyle ilgili hatırladığım anların çoğunluğu bu açılış bölümünde saklı. Başrolde oynayan Riz Ahmed'i Four Lions ve Nightcrawler'daki ilginç ve başarılı performansları ile hatırlıyorum. Bu dizide ise Pakistanlı göçmen bir ailenin üniversite öğrencisi olan akıllı ve çekingen oğlunu oynuyor. İlk bölümde hiçbir zaman tam içinde olamadığı "amerikan kültürü"nün bir parçası olabilme hayali ile bir "kolej partisine" katılmak üzere taksici olan babasının arabasını gizlice alarak uzaklaşıyor. Oldukça müslüman olan ailesine tabiki içkili ve kızlı erkekli bir yere gideceğini söyleyemiyor. Sonrasında bu gece olanları dizi boyunca birkaç kez daha ayrıntılı olarak inceliyoruz ama taksiye binen ve borderline kişilik bozukluğu olduğunu bir psikiyatrist olarak kesinlikle söyleyebileceğim bir kızın hikayeye girmesi ile her şey kabusa dönüşüyor diyebilirim. Kendisini arzulanan bir erkek konumunda bulan Nazir Khan, ne kadar içinden bir ses bunun yanlış olduğunu söylese de uyuşturucu kullanmak, kızın evine gitmek ve masada bıçakla "uç" oyunlar oynamak konusunda kendini engelleyemiyor. Sabah uyandığında gece seks yaptığı kızın vahşi bir şekilde öldüğünü gören Khan, kaçarak sokaklara düşüyor. Ama polisin onu yakalaması çok uzun sürmüyor. İlk bölümün hoş bir drama gibi başladığını, sonra bir gerilime dönüştüğünü ve sonunda polisiyeye kaydığını düşünmüştüm.


Dizinin ilk bölümü kalbinizin aralıksız atacağı bir heyecan fırtınası ama sonrası da neredeyse asla hayal kırıklığına uğratmıyor. Öncelikli olarak diziye, yaşayan en iyi oyunculardan biri olduğunu düşündüğüm John Turturro, Khan'ın avukatı olarak giriyor. Derinlik konusunda çok başarılı olan bu karakter, Nazir Khan karakterinin hapishanede yavaş yavaş antisosyal bir çöküşe uğradığı süreçte, diziyi ayakta tutuyor. John Stone amerikalı bir karakter, ama ağır psöriazisi nedeniyle sürekli yara bere içindeki vücudunun bütünlüğünü korumaya çalışıyor. Çevresindeki insanlarda tiksinti uyandırırken, yoksulların, göçmenlerin, travestilerin avukatlığını yapmaktan kaçınmıyor. Çok zeki bir karakter olmakla birlikte, tamamen melek de değil. Çoğu zaman kendi mesleki çıkarını gözetmekten de uzak durmuyor. Eski eşi, oğlu, beraber çalışmaya başladığı avukat kız, arada bir seks yaptığı fahişe, eve getirdiği kedi gibi bir sürü yan karakter avukat John Stone ile hikayeyi zenginleştiriyor. Sonrasında anlıyoruz ki, aslında hapse düşen müslüman çocuk kadar, erk'ini tekrar kazanmaya çalışan orta yaşlı bir avukatın hikayesini de izliyoruz.

Yukarıda da bahsettiğim gibi, dizi birkaç bölüm sonra aynı zamanlı ilerleyen bir hapishane draması ve mahkeme gerilimi türlerine el atıyor. İkisini de oldukça iyi becermekle birlikte, ikisini de kendi içinde daha iyi beceren diziler biliyoruz. OZ gibi bir başyapıttan sonra bu dizideki hapishane sahneleri o kadar da gerçekçi gelmiyor. Ama Khan'ın karakterizasyondaki başarısı kendinizi sürekli "Neden, neden!" diye haykırırken bulmanıza neden oluyor. Hapishane dengeleri açısından çok da fazla tahlile tutuşmuyor, ama "tutunmak" için neler yapabileceğini gösteriyor sadece. Kendinizi Khan'ın yerine koymadan edemiyorsunuz. Ben mesela, o hapishanede nasıl hayatta kalabilirdim bilmiyorum.


Bu diziyi bir "Acaba katil kim?" dizisi olarak hayal ediyorsanız yanılıyorsunuz. Dizi kesinlikle Amerika'nın iç dinamiklerine laf eden bir dizi sadece. Öyle ki dizinin sonunda katilin kim olduğu ile ilgili epey bir fikriniz oluşsa da, asla bununla ilgili bir netlik sunulmuyor. Orada anlıyorsunuz ki, dizinin göstermek istediği, bir Müslüman olması ile azınlık konumuna düşen bir gencin, hukuk sisteminin dev dişlileri arasında nasılda öğütüldüğü ve sonsuza kadar damgalanabildiği. Her şeyin biraz hızlı sonuca ulaştığını düşündüğüm -ama yine de tüyler ürpertici olmayı sürdüren- final bölümü, Khan'ın aslında uzun sürmeyen esaretinin bedelini bize göstererek "gerçek" bir sona ulaşıyor.

Çok iyi iki senaristin ortaya çıkardığı bir proje ister istemez, hem türler arası geçişleri ile hem de karakterlerin çok boyutlu resmedilmesi ile etkileyici bir seriye dönüyor. Oyuncu kadrosu ise kendi içinde sürprizler barındırdığından daha fazla isim vermek de istemiyorum. Başı sonu belli olan, uzadıkça sakız gibi elinize gelmeyen bir hikaye izlemek isteyen, 2016'nın en başarılı dizilerinden birine şans vermeli.

2 yorum:

  1. bu dizide *biiip spoiler* genc kadin avukatimiza hazirlamis olduklari sona inanilmaz sinir oldum. kadinin o yone egilimini bence cok iyi ayarlayamadilar aceleye gelmis gibi oldu.

    a separation'daki baba, taksi sahipleri vs. yan oyunculuklar buyuleyiciydi gercekten. turturro'yu ise yillardir izlememisim, ne iyi geldi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kesinlikle avukat kadını harcadılar, halbuki dizideki en iyi niyetli karakterlerden biriydi. çok aceleye gelmişti. sanırım bu süreçte iyi niyetli bir avukatın da neler yaşayabileceğini göstermek istemişler. ayrıca final konuşmasını turturro ya yaptırmak istemişler. ama genele bakınca senaryodaki en olmamış kısım dediğin gibi buydu.

      Sil