12 Ağustos 2016 Cuma

[Dünyanın En Güzel Şarkıları] The Cure - Disintegration

Olimpos sahilinde uzanmaktayım. Bundan tam 10 yıl önce, o zamanlar 19 yaşında, üniversite 1. sınıfta okumakta olan heyecanlı bir genç ben. Bir yandan lisenin karanlık depresyonu yeni yeni üzerimden kalkıyor. Kendime yeni bir hayat kuruyorum, yeni arkadaşlar ve hayaller. O zamanlar geleceğim ile ilgili çok ciddi planlarım yok. Her gün alkol alıyorum ve çoğu zaman sarhoş olarak uyuyorum. Benim için büyük özgürlük.

Ama derinlerde bir üzüntü, aşk acısı ile başa çıkmaya çalışmak, daha doğrusu neredeyse saplantı haline gelen düşüncelerden kurtulmaya çalışmak idi Olimpos. Denize kaç kere girdiğimi hatırlamıyorum. Ama sahilde uzanıp, saatlerce bu şarkıyı dinlerken uyuyakaldığımı hatırlıyorum. Tam olarak kaç kere dinlediğimi bilmiyorum ama muhtemelen birkaç yüz civarındadır.

Şarkı şimdilik burada dursun, isteyen açsın ve öyle devam edelim:



The Cure o zamanlar da, şimdi olduğu gibi, The Smiths ile birlikte en sevdiğim gruplardan biri. Her şarkısına dinlemeye doyamıyorum. Pornography'ye tapıyorum falan. Ama Disintegration tüm zamanların en iyi albümlerinden biri, bunun yanında Disintegration tüm zamanların en iyi şarkılarından biri. İlk 1.5 dakika boyunca Robert Smith şarkıya girmiyor. Şarkı boyunca devam edecek olan melodi önce kendini dinleyiciye alıştırıyor.

Disintegration kalp kırıklıklarının şarkısı. Başarısızlığın, hayatını boka saplamanın, kötü kararlar vermiş olmanın, sevdiklerini kırmanın, insanın içini çürüten kötü duyguların ve daha pek çok şeyin şarkısı. Smith şarkıyı elbette uyuşturucu bağımlılığı ile bütünleştiriyor, onu ve ailesini parçalayan bir güç olarak. Ama bu benim hayatımda gerçekten bir ilişkinin parçalanması ile ilgiliydi. Bir bağın kopması, tam olarak Dis entegre olması ile ilgili coşkulu bir sayıklamaydı. Smith haykırarak söylüyordu şarkıyı. 8 buçuk dakika boyunca adım adım çıtayı yükseltiyordu. Her cümlesinde bir sonraki cümleye atıf yapıyordu.

but i never said i would stay to the end
so i leave you with babies and hoping for frequency
screaming like this in the hope of the secrecy
screaming me over and over and over
i leave you with photographs
pictures of trickery
stains on the carpet and
stains on the scenery
songs about happiness murmured in dreams
when we both us knew
how the ending would be...

Kırık bir kalpten gelen cümlelerin bu kadar melankolik bir melodiyle dile geldiğini çok sık görmüyorum. Aradan 10 yıl geçti dedim, ama bu şarkının üzerimdeki etkisi bir gün bile azalmadı. Hala ilk dinleyişimdeki gibi tüylerim diken diken oluyor. İlk 1.5 dakika boyunca ne kadar basit ama güzel bir melodisi olduğunu düşünüyordum. Smith'in finaldeki "How the end always is..." repliğini duyduğum an kalbime adeta bir bıçak saplanıyor. Şairane bir güzellik bu.


Olimposun sıcağı, bana hiç sıcak gelmedi. Çünkü güneşin altında uzanırken bile, bu şarkının soğuk kalkanı altında üşüyordum. Acı çekiyordum. Ama acı çekmek hiç bu kadar güzel olmamıştı. Kişiliğimin olgunlaşması sürecinde bana en çok katkıda bulunan şarkılardan biridir bu. Beni müziğe aşık eden, saatlerce süren bir filmden daha çok etki edebilen 8 dakikalık bu şarkıyı sanırım ölene kadar hiç sıkılmadan dinlemeye devam edeceğim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder