25 Temmuz 2016 Pazartesi

Grim Fandango (1998) ve Araftakiler

Bugün biraz daha neşeli bir şeyler yazmaya niyetliyim. Son günlerde yaşam enerjimi emip bitiren politik gelişmelerden sonra, haftasonu kendimi eve kapatıp, bir süredir kenara attığım Grim Fandango'yu bitirmeye verdim. İyi ki de böyle yapmışım, çünkü ilaç gibi geldi.

Grim Fandango hakkında yazılmayan bir şey kaldı mı bilmiyorum. Herhalde içinde birkaç kitaba ve en az 2 filme yetecek kadar olay, altmetin ve karakter içeriyor. Ama yine de kişisel olarak neden benim için bu kadar özel bir yeri olduğunu anlatmak istiyorum.

Oyunun konusunu bilmeden başlayan herkes gibi ben de, kendimi öbür dünyada mı, yoksa yaşadığımız dünyada mı bulduğumu bilemedim. Azrail olması gereken kişi, kendisine seyahat satış temsilcisi diyordu. Sonradan anlaşıldı ki, ne o taraftayım ne bu tarafta. Tam olarak araftayım. Ki bu hikaye araftakiler için. Yaşayanların dünyasına sadece bir kere gidiyoruz (hem de ne gidiş), ve tam olarak öbür tarafı da asla görmüyoruz. Bütün hikaye bu aralıkta geçiyor. Buna rağmen yaşayanların zamanı ile koskoca 4 yıl geçiyor. Adeta bir üniversite bitiriyoruz.

Yazacaklarım spoiler içereceğinden oynamayı düşünen kimselerin okumamasını tavsiye ediyorum. Ama mükemmel bir hikaye ile haşır neşir olmak isteyen herkesin de oynamasını öneriyorum. Ne kadar zor bir oyun olursa olsun. ( En zor oyun, internette tam çözümü bulunmayan oyundur.) Grim Fandango sizi ölümün kucağına bırakıyor. Ölümü hep karanlık, bunaltıcı ve itici bir yer olarak görüyorsanız, bu oyun sizin öbür dünya ile ilgili düşüncelerinize bir ayar çekebilir. Karakterimizin Meksika asıllı olması ve hikayenin Aztek mitolojisinden izlerle dolu olması diğer bir ilginç yönü. Özellikle cennetin kapısına geldiğimizde, bir Aztek tapınağı olduğu gözümüze sokulmuyor, kapının koruyucu meleği bile tam bir Aztek tanrısı. Olaylar da tam Meksikalıların yıllık festivali olan "Day of the Dead"de başlıyor. Çoğu zaman kara komedi tadında ilerliyor olmasına rağmen, karanlık tonu komedi tonunun asla üstüne çıkmıyor, belki bu yüzden insan bu oyunun depresif dünyasında hala kendine eğlenecek bir şeyler bulabiliyor.

Bu kare, işte bu kare, hayatınızın yolculuklarından birinin başlangıcı.

İyi bir insan olduğunuzu düşünün, hayatınız boyunca iyilikler yaptınız, ve bir şekilde öldünüz. Artık cennete gitmeye hazırsınız. (Elbette böyle bir yerin varlığı sizin inancınızla bağlantılı, ama oyun bunu sorgulamıyor.) Karşınıza seyahat acentanız çıktı, adı Manny Calavera. Size 4 yıl sürecek uzun bir yolculuk yerine, 4 dakika sürecek bir ekspres tren öneriyor. Kim buna hayır diyebilir ki? Ama hayır, siz ne kadar iyi bir insan olsanız da, sevap-metreniz dibi gösteriyor. Bir şeyler son derece yanlış gidiyor? Yozlaşmışlık, açgözlülük ve hırs öbür dünyada da mı yakamızı bırakmıyor? Manny gerçekleri bulmaya çalışırken, aşık olduğu kadının peşinden ölüler dünyasını bir uçtan öbür uca gidiyor. (Gerçekten "Dünyanın Ucu"na bile gidiyor.) Bu iki ana karakterimizin arasındaki kimya mükemmel olsa da, kendinizi kafeslere hapsedilmiş melek küçük çocukların işçi olarak çalıştırılması ve kötü kalpli insanların onların cennete giriş biletlerini satın alarak cennete gitmesi gibi travmatik olaylarla da karşı karşıya bırakıyor. (Günümüzle ilgili bir metafor olmasın.) Etik değerleri baştan aşağı sorgularken, hikayenin yaratıcılıkta ne kadar üst düzeye çıkabileceğini görmek istiyorsanız, sizi Rubacava şehrinin ihtiras dolu hikayesine bırakmalıyım. Blade Runner'a taş çıkarak kadar karanlık ve müzikleri de bir o kadar güzel. Düşünün ki ölüleri bile öldürebiliyorsunuz, ama kurşunla ya da başka bir şeyle değil. Tam olarak hayatın kendisi ile, çiçek tohumları ateşleyen bir silah ile!

Birisi Blade Runner mı dedi? Burası El Marrow. (Nam-ı değer İlik)

Sahi ölümden sonra bile huzur yoksa, durum oldukça fena! Hikayenin finalinde gözlerim yaşarırken, neredeyse bütün yan karakterleri bile ne kadar önemsediğimi gördüm. Glottis ile Manny'nin dostlukları, en dramatik filmlerde bile bulunmayacak kadar etkileyici. Tom Schafer bu hikayeyi yazarken tam olarak ne düşünüyordu bilemiyorum, ama oyun dünyasının en iyi, en içten, en etkileyici senaryosunu yazmış olabilir mi? Oldukça muhtemel.

Daha ne diyebilirim bilmiyorum. Kalbimde hep özel bir yerin olacak Grim Fandango. Ta ki ölüp, El Marrow'un çiçek tarlalarını ziyaret edene dek.

Yıldızlı gökyüzü, bir femme fatale ve çiçek bahçesi

2 yorum:

  1. Aynen katılıyorum çok özel bir oyun 98 de de oynadım şimdi de oynadım yeri gerçekten ayrı

    YanıtlaSil
  2. efsanenin unuttuğum yönlerini tekrar hatırlattığınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil