16 Temmuz 2016 Cumartesi

Darbe

Blogun ilk yazısını yazdıktan sonra, nöbetime normal bir şekilde devam etmeye başlamıştım. Yapmam gereken işleri yapıp, kestirmek üzere koltuğa uzandığımda Nice'e yapılan kamyonlu bir terör saldırısı ile dehşete düştüm. Son 1 yılda olan bilmemkaçıncı terör saldırısı olması bir yana, 15 gün sonra yaz tatili için Nice'i de içeren bir Güney Fransa gezisi ayarlamıştım kendime. Ve gelen haber yolda parçalanan insanları içeren videolarla süsleniyordu. Ertesi gün (dün) uzun süredir olmadığım kadar depresif bir ruh hali ile uyandığımda, orada olabilecek olmamın ne kadar mümkün olduğunu düşünüyordum. Çünkü seyahat tarihim bir noktaya kadar esnekti ve eğer analistimin izin tarihleri ile denk getirseydim (kendisi şu anda tatilde) muhtemelen ben de tam orada, tam o şenlikleri izliyor olacaktım.

Neyse berbat geçen bir iş günü sonrası kendimi eve atıp, biraz kafa dinlemek üzere Hearthstone oynamaya başlamıştım ki, ufaktan gelmeye başlayan askeri darbe haberleri ile şok geçirmeye başladım. Bu bir kabus olmalı diye düşündüm önce, inanmak istemedim. Fotoğraflar ve açıklamalar düşmeye başladıkça çarpıntım hızla arttı. Sonra olay gittikçe zirveye tırmandı ve daha önce görmediğim kadar korkunç bir gece yaşadım. Olayın inanılmaz başarısız bir girişim olması bir yana, gece 3 küsürde uyuyana kadar tedirgin bir şekilde ne olup bittiğini, yavaşlatılmış internetten öğrenmeye çabaladım. Gece ise çok daha kötüydü. Ses bombası gibi patlayan F16'ların sesleriyle gece 4'te kendimi yatağın kenarına attım. Tek kelime ile dehşet hissettiriyordu bu durum. Sanki savaş başlamıştı ve İstanbul bombalanıyordu. Ne zaman uykuya dalsam, tekrar geliyordu ve tüm mahalleyi ayağa kaldıracak bir gürültü ile üstümüzden geçip gidiyordu. Amacı neydi hiç bilemedim, anlamaya da çalışmadım. Belki de benim paranoid algım artık her türlü gelişmeyi insanları korkutmak ve bıktırmak üzerine yapılıyor gibi algılıyor.

Sabah uyandığımda ise 90 ölü ve 1100 yaralıdan bahsediliyordu. Muhtemelen ölü sayısı çok daha fazlaydı. Boğazı kesilen askerler, köprüden sarkıtılanlar, cihad çağrıları falan filan... Hala kendimi çok çok kötü hissediyorum. Bu ülkeden kaçmak istiyorum ama bir yandan ne kadar zor olduğunun da farkındayım. Üstelik nereye kaçarsak kaçalım değişen ne olacak bilmiyorum. Nice'in meşhur cennetsi sahili bile 80 insanın kanı ile yıkandı. Avustralya, Japonya veya daha uzak neresi varsa oraya gitmeliyiz belki de. İnsanların kana susamadığı, birbirine saygı duyduğu ve anlamaya çalıştığı, her zaman kendinin haklı olduğunu düşünmediği bir ada varsa orada yaşamak isterdim. Çünkü bu yarımadada çok uzun bir ömrümüz yok gibi hissetmeye başladım.

Şimdi ne yaparsam yapayım pek rahatlayamıyorum. Oyun oynamayı denedim ama henüz çok erken sanırım. Haberlere bakmak daha büyük öfke ve depresyon yaratıyor. Her şeye alışıyoruz ama buna gerçekten alışabilecek miyiz? Yoldan geçen arabanın sesi bile F16 patlaması gibi geliyor. Travmatize edilmiş bir toplumuz artık, travmatize edilen bir dünyada yaşıyoruz. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sanki, ve kötüler açık ve net bir şekilde kazandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder