Bu albüm hakkında bir şeyler yazmak için çok geç kaldığımı biliyorum. Nedense bir şekilde geriden takip ediyorum bu sene güzel albümleri. 2016 müzik açısından ne kadar aşmış bir yıl olduysa, hayatım açısından da o kadar kötü bir yıl oldu. Çoğu zaman müzikten zevk alacak birkaç adet dopamin molekülü bulabildiğime şaşırıyorum.
Kanye West tüm albümlerini istisnasız dinlediğim az müzisyenden biridir. Hip hop benim için en itici müzik türü iken (ki aslında bu metaldi ve öyle kalacak gibi görünüyor.) Kanye daha önce kimsenin yapamadığını yapmış ve
College Dropout ile beni "ritimle konuşan adamlar" önyargısından kurtarmıştı. Hiphop, pop müziğin herhangi bir alt başlığı gibi inanılmaz düzenlemelere, hikayelere, melodilere sahip olabiliyordu. Kanye'nin ilk 3 albümü oldukça kusursuz işlerdir. Bazıları
Graduation'ı pek sevmez ama ben en iyi albümlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Üstelik kısmi hayalkırıklığı yaratan
808s&Heartbreak'in popsu atmosferine bir hazırlık da teşkil ediyordu. Tabi sonrasından tüm zamanların en iyi albümlerinden biri olarak rahatlıkla kabul edilebilecek
My Beautiful Dark Twisted Fantasy geldiği için bu aralar artık şikayet edecek kimse bulamazsınız. Sonrasında gelen
Yeezus ise bir nevi geri adım gibiydi, ama tamamen bambaşka bir müzik türüne dönmüştü Kanye. Bu açıdan geriye dönüp tüm kariyerine baktığımda, birbirinden farklı şeyler denemeyi alışkanlık haline getirmiş cesur bir adam görüyorum. Kanye'nin müziği gerçekten mutfaktan oluşuyor. Mükemmel düzenlemelerin adamı ve kulağı o kadar iyi ki ölümcül bir melodiyi onun kadar iyi yakalayabilen çok fazla rapçi görmedim. Neredeyse varolan bütün müzik türleri arasında özgürce gezindi, hep kendini ve özel hayatını anlattı. Bunaltıcı derecede narsisist olmasına rağmen asla sıkıcı hale gelmedi. Eksik yanlarını kapatmak için yarattığı grandiyöz kendilikle yeri gelince dalga geçmesini de bildi.
Life of Pablo'nun bunların üstüne, benim tarafımdan bu kadar geç dinlenmesinin sebebi, hem 2016'nın berbat bir yıl olması, hem de albüm hakkında kötü yorumlar okumuş olmam. Pitchfork bir şekilde 9.0 vermişti ama onların Kanye'yi nikahlarına alacak kadar sevdiklerini bildiğimden pek objektif bir puanlama olmadığını düşünüyordum. Yıl sonu listelerinde klibini izleyip, sonrasında bağımlısı olduğum "Fade" olmasa, bu albümü kim bilir ne zaman dinleyecektim. Şimdi söyleyebilirim ki, iyi ki dinlemişim. Yılın en güzel albümlerinden birini az daha kaçırıyordum.
Tek tek şarkıları anlatmak gibi bir işe girişmeyeceğim. Pablo'nun hangi pablolar olduğu ile ilgili klasik cümleler kurmayacağım. Ekşisözlükte bunu benden daha iyi yapan insanlar olmuş,
ben de onları ilgi ile okudum. Yine de birkaç bir şey söylemek istiyorum.
Kanye sanırım bu albümde bugüne kadarki en kusurlu prodüksiyonunu ortaya çıkarmış, ama bir şekilde bu asla batmıyor. Aşırı maksimalist kusursuzluğunu bir kenara bırakması bile güzel. Ortaya tek tek şarkılarını severek dinleyeceğiniz bir albüm çıkmış, bir konsept albüm yerine. Açılış şarkısı "
Ultralight Beam" gerçekten güzel bir şarkı mesela, gospel havasına sahip oldukça "feel good" şarkısı. Kanye hayatının ne kadar yolunda gittiğini çok tatlı bir şekilde ifade etmiş. (Pitchfork'un yılın şarkısı ödülü elbette abartı.) Sonrasında gelen
Father Strech My Hands Pt. 1 ve Pt. 2 nostaljik sözleriyle oldukça dokunaklı, müzikal anlamda da şahane eserler. Özellikle Pt. 2'nin birden 90'lar latin popuna göz kırpan ritmi şaşırtıcı. Tekrar dinlenebilirliği oldukça yüksek. Auto-tune kötüye kullanımı da burada daha mantıklı düzeye inmiş görünüyor.
Famous ise bence kesinlikle klasik bir pop şarkısı değil. Elbette kendine MBDTF'de de yer bulabilirmiş. Rihanna elbette bu şarkıda adeta bir görev adamı gibi vokalini teslim etmiş. Zaten o olmadan bir Kanye albümü olabilir mi emin değilim. Özellikle Nina Simone coverı yaptığı kısım epey iyi. Yıl sonu listemde olacağını düşündüğüm bir şarkı. Çünkü gerçekten zıt duygular arasında geçiş yapıyor. Kanye'nin bu albümü çoğu zaman epey thug-life tadında giderken, inanılmaz tatlı bir havaya bürünüyor. Oğlu Saint doğduğundan beri böyle bir ruh halinde sanırım.
Feedback'in endüstriyel sample'ı,
Lowback'in nostaljisi,
I Love Kanye'nin komedisi,
Waves'in tekrar düzenlenmekten bir hal olduğu haberleri (ve Chris Brown'ın beğenilmeyen vokalleri) falan derken albüm geçip gidiyor.
Highlights ve
Freestyle 4 ise erken erişim oyunları gibi, daha çok üzerinde uğraşılması gerekirken yarım bırakılmış şarkılar gibi duyuluyor. Neyse ben daha çok bayıldığım kısma odaklanacağım.
Albümün
FML ile başlayan birkaç şarkısı epey epey epey iyi. Standart pop bir Kanye albümü dinlediğimi düşünürken kendimi oldukça dokunaklı bir atmosfer içinde buldum. Sanırım benim eskiden beri sevdiğim Kanye West, hep bu hüzünlü noktalara dokunan adam.
Never Let Me Down,
Homecoming ya da
Through the Wire'ı yapan adam. FML tüyler ürpertici bir opera gibi ilerlerken modunuzun yavaşça huzurlu ortamdan uzaklaşıyor ve West'in dev kendiliğinin içinde gizlediği kırılgan kısımlara girmeye başlıyorsunuz. The Weeknd'i de hiç sevmem ama bu şarkıda olmuş. Mükemmel bir şarkı ama daha da iyisi pek yakında duruyor (
Wolves).
Real Friends aynı moodu devam ettiren ağır bir şarkı. Tabi şarkının adının da epey dışa vurduğu gibi, "Gerçek dost mu, o da ne?" modunda ağladığı bir şarkı olmasına rağmen Silent Hill müziklerinden sample'lanmış gibi bir his veriyor. Sonrasında da albümün en güzel şarkısı olduğuna sonunda ikna olduğum
Wolves geliyor.
Wolves'u şimdiden yıl sonu listemde güzel bir yerde görebiliyorum. Hatta az önce yukarıda saydığım hüzünlü Kanye klasikleri arasına koyuyorum. Auto-tune bile zerre rahatsız etmiyor beni. Huzuru bulmuş Kanye West'in bile yaşadığı kaybetmek korkusu bu kadar iyi anlatılamazdı. Kavinsky'nin Nightcall'u ile aynı kurt seslerini sample'ladığı (ve autotuneladığı) için ayrıca şaşkınlık yaşadım. Arada Sia da giriyor ve yine Rihanna gibi, konuk sanatçı olarak görevini yerine getiriyor. Ama tabi Kanye'nin konuklarına seçtiği yerler her zamanki gibi oldukça isabetli. Wolves ilk dinleyişte pek hakkını verebileceğiniz bir şarkı olmayabilir, ama biraz içinizde büyümesini bekleyin. Frank Ocean bu şarkının outro'su da sayılabilecek olan 38 saniyelik bir
Frank's Track söylüyor. Evet, adı bu. Adam yerin hazır demiş gibi.
Fade veya
No More Parties in L.A. gibi süper şarkıları yazmak bile istemiyorum, zira onlar çoktan internet aleminde fazlası ile toz kaldırdılar. Ben sadece bunu yakalamak için çok geç kaldım. Kanye West yılın en iyi albümünü yapmamış, ama en "yeniden dinlenebilir"ini yapmış olabilir. Bu açıdan diğer albümleri için de geçerli olan bu durum, bütün egoizmine rağmen nasıl da işinin hakkını verdiğini gösteriyor. Kanye yapsın, biz daha uzun yıllar dinleyelim. Kardashian ve çocuklarla mutlu bir ömür diliyorum kendisine.