Böyle yazıları artık daha az yazdığımı fark ediyorum. Sanırım gerçek hayatta bu kadar mutsuzken, buraya da bunu taşımak istemiyorum. Burada sevdiğim şeylerden bahsetmek istiyorum, sanki hala hayatta kalmak için bir sebep varmış gibi. Kendimi kandırıyorum elbette, ama herkes biraz kendini kaldırıyor. Bir ülkede haftada 3 büyük olay olduğunda (2 patlama ve 1 suikast) o ülkede her şey kontrolden çıkmış demektir. O ülke yokuştan aşağı doğru, uçuruma doğru sürükleniyor demektir. Ben böyle düşünürdüm yani, Türkiye stabil bir ülke iken ve haberlerde bambaşka ülkelerin bu haberlerini gördüğümde. Şu an Moritanya, Nijer ya da aklınıza gelebilecek herhangi bir geri kalmış ülkeyle nasıl bir farkımız var? Ülkenin diğer yüzde 50'si mü tutuyor hala bu ülkeyi ayakta?
Alışmak da istemiyor insan, tam olarak da alışamıyor zaten. Bir miktar alışabiliyor. Gerçekten bütün bir toplumum aklını kaçırmasını izliyor gibiyim. Gerçekliğini kabul etmekte zorlanıyorum. Hitler öncesi Alman toplumunu anlamakta hep zorlanmışımdır. Haneke'nin Das Wiesse Band filmi bu konuda zihnimi açmıştı mesela. Toplumun yozlaşmışlığı üzerine düşünmüştüm oldukça. Türk toplumunun şu halini daha az yozlaşmış görmüyorum. En ahlakçı geçinenlerin en pis şeyleri yaptığı, tacizin ve tecavüzün sıradanlaştığı, modern köleliğin sorgulanmadığı, insan hayatının hiçbir değere sahip olmadığı fikrinin herkes tarafından kabul edildiği ve kitlelerin kendilerine ezberletilen cümleleri tekrarlayıp durduğu bir toplum. FETÖ, Kılıçdaroğlu, Cehape, Batı'nın oyunları, CIA vb... kelimelerin bolca kullanıldığı, beyinsiz bir toplum. Beyinsiz diyorum çünkü gerçekten insanların beyinlerini ve sorgulama kapasitelerini bir takım yayın organlarına ya da üst mercilere bıraktığı, böylece düşünmek için enerji harcamak zorunda kalmayacakları bir toplum bu. İnsanların kendini kullandırmak, sömürtmekten gocunmadığı, olan biteni görmek bir yana sadece kötülüklere alet olduğu bir toplum. Buna halk bile demek istemiyorum, çünkü Türkiye artık kendini bir halk olarak görebilecek durumda değil. Elbette bu bir süredir başımızda olan ve ahlaksızlığı, insanların en karanlık arzu organlarını gıdıklayarak kural haline getiren insanların bunda payı büyük.
Rus büyükelçisi öldürüldü, hem de ne kadar doğru olduğunu bilemediğimiz ama sadece öfke pompalayan haberlerin etkisi ile beyni yanmış bir adam tarafından. Polis olduğu söylenen bir adam tarafından. IŞID binlerce insanı öldürdü, TAK yüzlerce insanı öldürdü, FETÖ de öyle. Birini ya da öbürü suçlamak ve diğerine içten içe hak vermekten, sadece kendi işimize gelen ölümlere üzülecek bir ruh hallini benimsedik. Bir Rus'un ölümü diğerlerinden daha önemli değil elbette, en azından masum insanlar söz konusu olduğunda. Ama ülkeyi daha derin bir batağa sürükleyeceği ve muhtemelen geleceğimizi karartacağı kesin.
Bir gün iş işten geçtiğinde, bütün huzurlu günlerimizi unutacağız ve travmalar ardı arkasına gelecek. Tarih elbette olan biteni temize geçtiğinde, gelecek nesiller gerçekte ne olmuş bunu görecek. Ama biz çoktan ölmüş olacağız ve ne kadar vatansever, zeki, dahi, çalışkan olduğumuzun bir önemi olmayacak çünkü söz konusu ölüm içgüdüsü olduğunda, zekanın hiçbir önemi kalmıyor. Ölüm bir çoban ile bir profesörü beraber alıyor. Üzülüyorum çünkü bazen bu olan biteni görmeden, tüm dünyaya ve yaşadığım ülkeye inancım yok olmadan önce ölmüş olmayı diliyorum. En azından mutlu olabilirdim, insanlara dair bir umuda sahip olarak ölebilirdim. Ama sadece insanların iğrenç varlıklar olduğunu ve bir tür yok olmamızın diğer canlılar için hiç de fena olmayacağını düşünerek öleceğim.
Hiçbir zaman anlamayacağım, bir insanın başka bir insanı, doğduğu topraklar, inandığı kutsal varlıklar ya da para için öldürmeyi nasıl başardığını. Hala anlayamıyorum zaten. Dünya olduğu gibi fazlası ile zor ve acı dolu. Biz ise sadece daha korkunç hale getiriyoruz. Barbarların istilası başladı ve bunu durdurmak için topluca ölmek dışında yapabileceğimiz bir şey gelmiyor aklıma.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder