9 Aralık 2016 Cuma

Westworld Bölüm 10: İki Taraflı Akıl


Westworld'ün çok merakla beklenen finalini pazartesi günü izleme fırsatı buldum. (Yine de yoğunluktan ancak yazabiliyorum.) Son bölümlerle ilgili karışık hislerimi daha önce burada ve şurada ifade etmiştim. Okumaya vakti olmayanlar için de şöyle özetleyebilirim: Dizi ritmini kaybediyor, yavaşça yüzeyselleşiyor, çözülmesi gereken bir bulmacaya dönüşüyor ve gerçekten peşinde olduğu felsefi metinleri terk ediyor. Açıkçası benim bir diziyi artık kafamda oluşan soruları cevaplaması için izlemem gibi bir durum söz konusu değil, bunu üniversite yıllarımda Lost ile yaptım ve bunun pek de iyi sonuçlar vermediğini sağır sultan bile biliyor.

10. bölüm, Jonathan Nolan tarafından yönetilmiş olması ve 90 dakikalık uzun metraj süresi ile oldukça ümit vadediyordu. Son bölümlerde iyice kabız bir hal alan olay örgüsünün çözümlenmesini finale bıraktıklarını tahmin ediyordum. Tahmin edemediğim ise, gerçekten bu kadar kapsamlı bir final bölümü yapacaklarıydı. Ben 2. sezona devam etmek konusunda bile ince bir şüphe duyarken, final bölümü bana cevabımı verdi. Çıkıp da bugüne kadar izlediğim en iyi final bölümü falan diyecek değilim. (internette böyle yorumlara bolca denk geldim.) Dizinin neredeyse ilk sezon boyunca ortaya attığı bütün soruları cevaplama çabasını ve bunu gayet de iyi başarmasına saygı duydum. Ama benim asıl sevdiğim kısmı kesinlikle bu değil.

Önceki yazılarda bahsettiğim ve bir kısmını yazma gereği bile duymadığım (Dolores=Wyatt) bilmeceler tam tahmin edildiği gibi çözüldü. Elbette dizinin bilmece çözmece olmamasını sağlayan da bu sıradaki muhteşem yönetmenlikti. Kurgunun drama dozu çok başarılıydı. Sezonun ortasından beri tahmin ettiğim siyahlı adam ve William'ın aynı kişi olması mesela, çok tatlı bir geçiş sekansı ile bize sunuldu. Özellikle William'ın aynı olayları defalarca nasıl yaşadığı, aradan geçen yılların onun duygularını yozlaştırıp onu güç manyağı bir canavara dönüştürdüğünü izlemek etkileyiciydi. Aynı şekilde Dolores'in onu kurtarmaya gelecek aşkını anımsaması ama karşısında onu öldürmeye çalışan kişi ile aynı kişi olması gerçekten üzücü ve etkileyiciydi. Dolores her bölüm gıcık olma sınırında gezdiğim bir karakter olarak final itibariyle sempatimi kazanabildi.

Dizinin en çok ilham aldığı filme bir dönmek istiyorum finalin de şerefine. Blade Runner. Ridley Scott'ın başyapıtı, gerçekten bugüne kadar yapılmış en iyi 3 bilimkurgu filminden biridir. Ele aldığı konuyu derinlemesine işlemesi, sadece düşünsel değil duygusal dünyanıza da hitap etmesi, oyunculukları ve müzikleri, neredeyse odanızda hissedeceğiniz derecede yoğun atmosferi ile sonsuza kadar izlenecek bir eser. (Bu yüzden de gişede batmış olması şaşırtıcı değil.) Blade Runner'la ilgili en etkileyici detaylardan biri şuydu tabi: Adamımız artık kontrolden çıkmış androidleri öldürmekle görevlendirilmişti, ama kimin android olduğunu anlamak oldukça zordu. Bu yüzden bir test yaptırmak gerekiyordu. Androidlerin ise bir gezegendeki madenlerden kaçıp dünyaya geldiklerini düşünecek olursanız film ilerledikçe kendinizi taraf değiştirirken buluyordunuz. Bir noktada tek tek ölen androidlere acımaktan, filmden zevk almak imkansız hale geliyordu. Sadece köle olmak için yaratılan bu yarı-canlı varlıkların hayatlarının son günlerini özgür geçirme çabaları asıl kahramanların onlar olduğunu söylüyordu.

Westworld sonunda bana bu hissi vermeyi başardı. İlk bölümlerde daha yoğun hissettiğim o sempatiyi sonuna kadar hissettim. Maeve'in gereksiz kanlı ve aksiyonlu kaçış bölümleri bile bunu bozamadı. Dolores'in başkaldırışı, lab'da incelenen (ve cinsel olarak istismar edilen) Hostların kanlı intikamı gibi sahneler gerçekten olması gerektiği gibiydi. Son sahne itibariyle insanlara yönelik ciddi bir soykırım gerçekleştiren Host'lar yıllardır çektikleri eziyetin intikamını alıyor ve Westworld'un bir pazarlama harikası değil de kendilerine ait bir dünya olduğunu göstermek istiyorlar gibiydi.

Önümüzdeki sezon bizi neler bekliyor? Tahminlerim çok olağandışı değil. Ford'un ölmediğini, ölenin bir kopya olduğunu düşünüyorum. Dolores'in gerçekten başkaldırının merkezinde olacağını ve daha önemli roller oynayacağını, yanına Teddy'yi alacağını düşünüyorum. Sonradan Ford tarafından kaleme alındığını öğrendiğimiz Maeve'in kaçış planının geri sekmesi üzerine ikinci sezon çekirdek anılarına kazınmış kızını arayışına tanık olacağımızı düşünüyorum. Maeve'in doğası ile en çok yüzleşen karakter olması ile birlikte kızını bulması durumunda gerçekten bir yandan isyan etmeye çalışan bir yanda da robot olmanın kaçınılmaz kurallarına karşı koyamamasının onu ne kadar yaraladığını göreceğiz bence. Siyah giyen adamın ise gelişmelerden memnun olduğu ortada, vurulmuş olmasına rağmen. Gerçekten hayal ettiği Westworld'e, Arnold'ın yaratmak istediği direnişe şahit olduğumuzu düşünecek olursak 2. sezon gerçek bir çatışma ortamında geçecek. Robotlar ve insanların yüzlerce filme konu olmuş savaşını bir kere de Westworld üzerinden izleyeceğiz. Bu bence dizinin aslında ancak heyecan verici hale geldiğini gösteriyor.

Ne yazık ki 2. sezon 2018'de gelecekmiş. Açıkçası eğer düzgün bir senaryo ve yine 100 milyon dolar gibi bir bütçe ile karşımıza çıkacaklarsa seve seve beklerim. Bu sürede Nolan ve Lisa Joy bu sezonki hatalarından dersler çıkaracak ve daha akıcı bir sezon ile geleceklerdir. Game of Thrones gibi, Westworld de yıllarca beklediğimiz ve çıktığı gibi 2 ayda tükettiğimiz dizilerden biri olacak.

Dipnot: Antony Hopkins'e daha çok uzun ömürler diliyorum. Bu bölümde gerçek olmadığına inansam da öldüğünü görmek üzücüydü.

Dipnot 2: Bölümün adı olan "Bicameral Mind", beynin iki taraflılığı anlamına geliyor. Bu eski teoriye göre insan beyni konuşan ve düşünen, bir yandan da emirlere istemsiz olarak uyan 2 bölüme sahip. Bunun Host'ların (ve aslında insanların da) yaşadığı dualizm hakkında güzel bir örnek olduğunu düşünüyorum. Aşağıdaki şekil de belki dizinin ele aldığı konuyu anlamaya biraz yardımcı olur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder